TELHİS

TELHİS’UL-MİFTAH

MUSANNIFI:Abdurrahman b.ömer el kazvini (Hatib-i Dımışk)

NOT:Telhis kitabı; Yusuf es sekkaki’nin yazmış olduğu “Miftah’ul Ulum” isimli kitabın 3.kısmı esas alınarak yazılmış bir eserdir.Mezkur kitab beş bölümden oluşmaktadır.Ve 1.kısımda;ilmi sarf’dan, 2. kısımda;ilmi nahiv’den, 3.kısımda; ilmi meani, ilmi beyan ve ilmi bedii’den, 4.kısmında;ilmi aruz ve kavafii’den, 5.kısmında;ilmi mantık’dan bahsedilmektedir.

Telhis kitabı bir mukaddime, üç fen ve bir de hatimeden meydana gelmektedir. Mukaddime’de;Fesahat veBelağat’dan,
1. Fen’de; İlmi Meani’den, 2.Fen’de;İlmi Beyan’dan, 3.Fen’de;İlmi Bedii’den, Hatime’de; şiir hırsızlıklarından bahsedilmektedir.

İlm-i beyân: ( وَهُوَ عِلْمٌ يُعْرَفُ بِهِ اِيرَادُ الْمَعْنَى الْوَاحِدِ بِطُرُقٍ مُخْتَاِفَةٍ فِى وُضُوحِ الدَّلاَلَةِ عَلَيْهِ ). Kendisi üzerine delâletin açıklığında muhtelif yollar ile bir mânâyı murâd etmek kendisi ile bilinen ilimdir.

MUKADDİME

FESAHAT:Açıkça ve anlaşılır biçimde düzgün olarak konuşmak demektir.Ve üç yerde bulunur; müfret’de, kelam’da ve mütekellim’de

1-) MÜFRET’DEKİ FESAHAT: Müfredin (kelimenin) tenafuru-l huruf, ğarabet ve muhalefetü-l kıyasdan hali olmasıdır.

a) Tenafuru-l huruf: Kelimenin lisan üzerine sıkletini ve telaffuzun zorluğunu icap eden bir keyfiyettir.
Mesela:( تَضِلُّ الْعِقاَصُ فىِ مُثَنىً وَمُرْسَلٍ * غَداَئِرُهُ مُسْتَشْزِراَتٌ اِلىَ الْعُلىَ ). Bu şiirdeki (مُسْتَشْزِراَتٌ ) kelimesinde yan yana gelen “şîn” ve “ze” harfleri söylenişte tenâfur-u hurûf vardır.

b) Garabet: ( كَوْنُ الْكَلِمَةِ وَحْشِيَّةً غَيْرَ ظَاهِرِ الْمَعْنَى وَلاَ مَئْنُوثَةِ اْلاِسْتِعْمَالِ ). Kelimenin vahşi olması yani;insanlar arasındaki kullanımının çok az ve manasının zahir olmamasıdır. Mesela:( وَفاَحِماً وَمَرْ سِناً مُسَرَّجاً * وَمُقْلَةً وَحاَجِباً مُزَجَّجاً ). Bu şiirdeki (مُسَرَّجا ) lafzı kullanılmayan bir kelime olduğu için bununla murâd olunan mânânın “incelikle ve uzunlukta süreycî kabîlesinin kılıcı gibi” mânâsına mı yoksa “aydınlıkta ve parlaklıkta kandil gibi” manasına mı olduğu anlaşılamıyor.

c) Muhalefetü-l kıyas: Kelimenin sarf kaidelerine muhalif olmasıdır.Mesela:( اَلْحَمْدُللهِ الْعَلِىِّ اْلاَجْلَلِ ). Sarf kâidelerine göre şiirin sonundaki (اَجْلَلِ ) kelimesinin idğâmlı olarak, yani (اَجَلِّ ) şeklinde gelmesi gerekirdi.

NOT: Bazılarına göre kelimenin fesih olabilmesi için kerahet fis-semi’(kulağa hoş gelmeyen sada)den de hali olmalıdır.
Mesela:( كَريِمُ الْجِرِشَّى شَريِفُ النَّسَبِ مُباَرَكُ اْلاِسْمِ اَغَرُّاللَّقَبِ* ). Burada ( جِرِشَّى ) kelimesinde kerahât fi’ssemi’ var demişlerdir. Ancak bu tenâfur-u hurûf başlığında sayılabilir.

2-) KELÂMDAKİ FESAHAT:Kelimelerin fesih olmasıyla beraber kelamın za’fı te’lif, tenafuru-l kelimat ve ta’kitden hali olmasıdır.

a) Za’fı te’lif: Kelamın nahiv kaidelerine muhalif olmasıdır. Mesela:( ضَرَبَ غُلاَمُهُ زَيْداً ) Burada hem lafzan hem de rütbeten izmâr kable’z-zikir olduğu için kelâmın fesâhatine mânîdir.

b) Tenafuru-l kelimat:Bazı kelimelerin bir araya gelmesinden lisana bir sıklet gelmesidir.
Mesela: ( وَلَيْسَ قُرْبَ قَبْرِ حَرْبٍ قَبْرُ *وقَبْرُ حَرْبٍ بِمَكاَنٍ قَفْرُ )
( مَعىِ وَاِذاَ ماَلُمْتُهُ لُمْتُهُ وَحْدىِ * كَريِم ٌمَتىَ اَمْدَحهُ اَمدَحْهُ وَالْوَرىَ )
c) Ta’kit: ( اَنْ لاَ يَكُونَ الْكَلاَمُ ظَاهِرَ الدَّلاَلَةِ عَلَى الْمُراَدِ لِخَلَلٍ ). Kelamın bir kusurdan dolayı kendisi ile murat olunan asıl mana üzerine delaletinin zahir olmamasıdır.2 kısımdır:

Ta’kid-i lafzi: ( اَبوُ اُمِّهِ حَىٌّ اَبوُهُ يُقاَرِبُهُ * وَماَمِثْلُهُ فىِ النَّاسِ اِلاَّ مُمَلَّكاً ) şiirinde olduğu gibi.
Ta’kid-i manevi: ( وَتَسْكُبُ عَيْناَىَ الدُّموُعَ لِتَجْمُداَ * سَأَطْلُبُ بُعْدَالدَّارِ عَنْكُمْ لِتَقْرَبواُ ) şiirinde olduğu gibi.

NOT: Bazılarına göre kelamın fesih olabilmesi için kesret-i tekrar ve tetabu-u izafaat dan da hali olmalıdır.
Kesret-i tekrar’a misal: ( سَبوُحٌ لَهاَ منها عَلَيْهاَ شَواَهِدُ * وَتُسْعِدُنىِ فىِ غَمْرَةٍ بَعْدَ غَمْرةٍ).
Tetabu-u izafet’e misal: ( حَماَمَةَ جَرْعىَ حَوْمَةِ الْجَنْدَلِ اسْجَعىِ)

3) MÜTEKELLİMDEKİ FESAHAT: ( مَلَكَةٌ يَقْتَدِرُ بِهاَ عَلَى الْتَّعْبِيرِ بِلَفْظٍ فَصِيحٍ ) Hangi maksatla olursa olsun mütekellimin meramını fesih bir sözle açıklayabildiği bir kabiliyettir.

BELAĞAT: Mukteza-yı hale riayet ederek düzgün bir şekilde konuşmaktır. İki yerde bulunur; kelamda ve mütekellim’de

1) KELAMDAKİ BELAĞAT: Kelamın fesih olmakla beraber mukteza-yı hale mutabık olmasıdır.

NOT: Mukteza-yı hal muhteliftir.Çünkü kelamın kullanıldığı yerlerde farklıdır.

Kelamdaki belağatın iki tarafı vardır:
1. A’la ve a’laya yakın olandır.(Kur’an-ı kerim ve hadis-i kudsilerdir.)
2. Esfel olandır.(Öyle bir taraftır ki bir altı ile değiştirildiğinde büleğa ya göre hayvanat sesine karışır.)

2) MÜTEKELLİMDEKİ BELAĞAT: ( مَلَكَةٌ يَقْتَدِرُ بِهاَ عَلَى تَئْلِيفِ كَلاَمٍ بَلِيغٍ ) Hangi maksatla olursa olsun mütekellimin meramını mukteza-yı hale uygun olarak beliğ bir sözle açıklayabilme kabiliyetidir.

1.FEN: İLM-İ MEÂNÎ

TARİFİ: (وَهُوَ عِلْمٌ يُعْرَفُ بِهِ اَحْوَال اللَّفْظِ الْعَرَبِيِّ الَّتِى بِهَا يُطَابِقُ مُقْتَضَى الْحَالِ ). Mukteza-yı hale uygun olan Arabi lafızların hallerinin kendisi ile bilindiği ilimdir. MEVZUU: Arabi lafızlardır. GAYESİ: Murat olunan manayı eda etmekte hatadan kaçınmaktır.

İlmi meani’nin babları:
1. Ahval-i isnad-i haberi
2. Ahval-i müsned-i ileyh
3. Ahval-i müsned
4. Ahval-i müteallikat-ı fiil
5. Kasır
6. İnşa
7. Fasıl-Vasıl
8. İcaz-İtnab-Müsavat

NOT: Haberin Sıtkı ve kizbi hakkında üç görüş vardır:

1. Cumhur-u ulemaya göre: Haberin sıdkı; haberin vakia mutabık olmasıyla, kizbi ise vakia mutabık olmaması iledir.
2. Mutezileden Nazzam’a göre: Haberin sıdkı; muhbirin itikadına mutabık olmasıyla, kizbi ise itikadına mutabık olmaması iledir.Velev ki itikadı yanlış olsun. ( اِنًّ الْمُناَفِقِينَ لَكاَذِبُونَ ). Buna üç şekilde cevap verilir:
a) Onlar şahidlikleinde yalancıdırlar.
b) Yaptıkları şeyi şehâdet diye isimlendirmelerinde yalancıdırlar.
c) Şehâdet ettikleri şeye itikadlarında yalancıdırlar.

3.Mutezileden Cahiz’e göre: Haberin sıdkı; haberin hem vakıa hem de muhbirin itikadına mutabık olmasıyla, kizbi ise hem vakıa hem de muhbirin itikadına mutabık olmamasıyladır. Bunun haricindeki şeylerin hakkında haberin sıdkı ve kizbi için birşey söylenemez. ( اَفْتَراَ عَلَى اللهِ كَذِباً اَمْ بِهِ جِنَّةٌ ). Buna şu şekilde cevap verilir: Ayetin sonundaki (اَمْ بِهِ جِنَّةٌ ) lafzı ile kasıt ( اَمْ لَمْ يَفْتَرِ ) dir de delilik değildir.

AHVÂL-İ İSNÂD-I HABERÎ

Muhbirin haberi ile kastı ikidir:

Faide-i haber: muhbirin haberi ile kastının; muhataba hükmü ifade etmek olmasıdır.
Lazım faide-i haber: muhbirin haberi ile kastının; muhataba hükmü bildiğini ifade etmek olmasıdır.

NOT: Bazen faide-i haber ve lazım faide-i haberi bilen kişi, ilminin icap ettiği şeyi yerine getirmediği için cahil menzilesine indirilir.(Namazın farzıyyetini bilen kişiye “Namaz farzdır” demek gibi).

Mukteza-Yı Zahire Uygun Kelam Getirmek: (Muhâtabın kısımları )

1. İbtidâî Kelam: Muhatabın zihni hükümden ve tereddütden hali ise; hükmü tekit etmeye ihtiyaç yoktur.
2. Talebî Kelam: Muhatap hükümde tereddütlü olup hükmü talep ederse; bir tekitle tekit etmek güzeldir.
3. İnkârî Kelam: Muhatap hükmü inkar ederse;inkar hasebince tekit etmek vaciptir.İsa A.S.’ın havarilerinin ilk defa yalanlandığında ( اِناَّ اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ ), ikinci defa yalanlandığında (اِناَّ اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ) demeleri gibi.

NOT: Çoğu kere kelam mukteza-yı zahirin hilafına getirilir.Bu da üç şekilde olur:

1.Gayrı sail, sail gibi kılınır; haberi işaret eden kelam gayrı sail’e söylendiği zaman olur.
( وَلاَ تُخاَطِبْنِى فِى الَّذِينَ ظَلَمُوا اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ ) ayeti kerimesinde olduğu gibi.
2. Gayrı münkir, münkir gibi kılınır; gayrı münkir üzerinde inkar alametlerinden bir şey zahir olursa olur.
(جاَءَ شَقيِقٌ عاَرِضاً رُمْحَه* اِنَّ بَنىِ عَمِّكَ فيِهِم ْرِماَحٌ ُ) şiirinde olduğu gibi.
3. Münkir, gayrı münkir gibi kılınır; münkirin, azıcık düşünse hemen inkarından döneceği deliller mevcut ise olur.
( لاَ رَيْبَ فِيهِ ) ayeti kerimesinde olduğu gibi.

İSNAT

HAKÎKAT-I AKLİYYE: ( وَهِىَ اِسْناَدُ الْفِعْلِ اَوْ مَعْناَهُ اِلَى مَا هُوَ لَهُ عِنْدَ الْمُتَكَلِّمِ فِى الظَّاهِرِ). Mütekellimin zahiri haline binaen fiil veya mana fiili ma hüve lehine (aslına) isnat etmektir.Mesela:Müminin (انبت الله البقل ) sözü gibi.
MECÂZ-I AKLİ: ( وَهِىَ اِسْنَادُالْفِعْلِ اَوْ مَعْنَاهُ اِلَى مُلاَبَسٍ لَهُ غَيْرِ مَا هُوَ لَهُ بِتَأَوُّلٍ ). Fiil veya mana fiili karine ile ma hüve lehinin gayrı olan mülabesine isnat etmektir. Mesela: Müminin (اَنْبَتَ الرَّبِيعُ الْبَقْلَ ) sözü gibi.

NOT: ( كَرُّ الْغَداَةِ وَمَرُّالْعَشِىِّ اَشاَبَ الصَّغيِرَ وَاَفْنىَ الْكَبيِر*َ ) şiirinde şairin itikadı bilinmediği müddetçe mecaz-ı akli üzerine haml olunamaz. Ancak; ( اَفْناَهُ قيِلُ اللهِ لِلشَّمْسِ اطْلُعىِِ * جَذْبُ اللَّياَلىِ اَبْطِئِ اَوْ اَسْرِعىِ * مَيَّزَ عَنْهُ قُنْزُعاً عَنْ قُنْزُعٍ ) şiirinde şairin itikadı şiirn son kısmı olan (اَفْناَهُ قيِلُ اللهِ لِلشَّمْسِ اطْلُعىِِ ) lafzı ile bilindiği için mecaz-ı aklidir.

Mecaz-ı aklinin kısımları:
1.Her iki taraf (müsnet ve müsned-i ileyh) hakikat olur. ( اَنْبَتَ الرَّبِيعُ الْبَقْلَ )
2.Her iki taraf mecaz olur. ( اَحْىَ الْعَرْضَ شَباَبُ الزَماَنِ )
3.Müsned;hakikat, müsned-i ileyh;mecaz olur. (اَنْبَتَ الْبَقْل شَباَبُ الزَماَنِ )
4.Müsned; mecaz, müsned-i ileyh;hakikat olur. (اَحْىَ الْعَرْضَ الرَّبِيعُ )

NOT:Mecaz-ı akli kur’an-ı kerimde de çoktur.Mesela: (وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ اِيمَاناً) (يُزَبِّحُونَ اَبْناَئَهُمْ)
(وَاَخْرَجَتِ اْلأَرْضُ اَثْقَالَهَا)

NOT: Mecaz-ı aklinin karinesi ya lafziye veya maneviye olur. Manevi de ya aklen ( مُحَبَّتُكَ جاَئَتْ بِي اِلَيْكَ ) ve adeten
( هَزَمَ الاَمِيرُ الْجُنْدَ ) müsnedin mezkur müsnedi ileyh ile kıyamının muhal olması gibi olur veya kelamın müslümandan sadır olması gibi olur. Normalde mecâz üzerine hamlolunamayan (كَرُّ الْغَداَةِ وَمَرُّالْعَشِىِّ اَشاَبَ الصَّغيِرَ وَاَفْنىَ الْكَبيِر*َ ) şiiri Müslüman bir kişiden sadır olursa mecaz-ı aklî üzere hamlolunur.

NOT: Mecaz-ı aklinin hakikatını bilmek iki kısımdır:
Ya zahir olur ( فما ربحت تجارتهم ), ya da gizli olur. ( اِذاَ ماَزِدْتَهُ نَظَراً يَزيِدُكَ وَجْهُهُ حُسْناً )

AHVAL-İ MÜSNED-İ İLEYH

MÜSNED-İ İLEYHİN HAZFİ:

• Muhatabın zahiri haline binaen abesten kaçınmak için ( سَهَرٌ داَئِمٌ وَحُزْنٌ طَويِلٌ * قاَلَ لىِ كَيْفَ اَنْتَ قُلْتُ عَليِلٌ )
• Akıl ve lafızla olan iki delilden en kuvvetlisi olan akla tahyil-i udûl için (Mezkur şiirde olduğu gibi)
• Muhatabın uyanıklığını veya ne kadar uyanık olduğunu imtihan için
• Müsned-i ileyhi lisanından veya lisanını müsnedi ileyhden koruduğunu ihsas etmek için
• İhtiyaç anında inkar edebilmek için
• Müsned-i ileyh muayyen olduğu için
• Mütekellim müsned-i ileyhin muayyen olduğunu iddia ettiği için
• Ve benzeri sebeplerden dolayı

MÜSNED-İ İLEYHİN ZİKRİ:

• Müsned-i ileyhin zikri asıl olduğu için
• Karineye itimat zayıf olduğundan dolayı ihtiyaten
• Muhatabın ğabavetine tenbih için
• Ziyadesiyle izah ve takrir için
• Müsned-i ileyhe tazimi veya ihaneti izhar için
• Müsned-i ileyhin zikri ile teberrük için
• Müsned-i ileyhten lezzet bulduğunu izhar için
• Dinletmenin matlup olduğu yerde kelamı uzatmak için ( هِىَ عَصَاىَ )

MÜSNED-İ İLEYHİN MARİFE OLMASI:

1) Zamirle marife olması:

Makam mütekellim, muhatab veya ğaiblik makamı olduğu için

NOT: Muhatab zamirinde asıl olan hitabın muayyen bir kimseye olmasıdır. Fakat bazı kere bütün muhatabları kapsaması için gayr-ı muayyen için de kullanılır. ( وَلَوْ تَرَى اِذِالْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُسِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ )

2) Alemiyyet ile marife olması:

• Müsned-i ileyhi kendisine mahsus olan ismiyle muhatabın zihninde hazırlamak için ( قًلْ هُوَاللهُ اَحَدْ )
• Tazim için
• İhanet için
• Alemin ifade etmiş olduğu manadan kinayeten
• Alemden lezzet bulduğunu ihsas etmek için
• Alem ile teberrük için

3) İsm-i mevsûl ile marife olması:

• Muhatab sıleden başka müsned-i ileyhe mahsus olan halleri bilmediği için ( الَّذِى كَانَ مَعَنَا اَمْسِ رَجُلٌ عَالِمٌ )
• Açıkça zikretmek müstehcen olduğu için ( ماَ يَخْرُجُ مِنْ اَحَدِ السَّبِيلَينِ )
• Ziyadesiyle takrir için ( وَرَاوَدَتْهُ الَّتِى هُوَ فِى بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِهِ )
• Tefhim için ( فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ )
• Muhatabın hata üzerine olduğunu tenbih için (يَشْفىِ غليِلَ صُدوُرِهِمْ اَنْ تُصْرَعواُ * اِنَّ الَّذيِنَ تُرَوْنَهُمْ اِخْواَنَكُمْ )
• Gelecek haberin nevine işaret için ( اِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِباَدَتِى سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ داَخِرِينَ )

NOT: Bazı kere haberin nevine işaret, haberin şanına tazime vesile olur.( اِنَّ الَّذىِ سَمَكَ السَّماَءَ بَناَ لَناَبَيْتا* دَعاَئِمُهُ اَعَزُّ وَاَطْوَلًُ )
Bazı kere de haberin gayrısının şanına tazime vesile olur. ( اَلَّذِينَ كَذَّبوُا شُعَيْباً كاَنوُا هُمُ الْخَاسِرِينَ )

4) İsm-i işaret ile marife olması:

• Müsned-i ileyhi ekmel-i temyiz ile temyiz etmek için ( هَذاَ ابوُالصَّقْرِ فَرْداً فىِ مَحاَسِنِهِ)
• Muhatabın ğabavetine tariz için ( اِذاَ جَمَعَتْناَ ياَ جَريِرُ الْمَجاَمِعُ * اوُلَئِكَ اَباَئِ فَجِئْنىِ بِمِثْلِهِمْ)
• Müsned-i ileyhin yakın, uzak veya orta haldeki durumunu beyan için
• Müsned-i ileyhe yakınlık ile tahkir için ( اَهَذاَ الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ )
• Müsned-i ileyhe uzaklık ile tazim için ( آلم * ذَالِكَ الْكِتَابُ لاَرَيْبَ فِيهِ )
• Müsned-i ileyhe uzaklık ile tahkir için
• Müşarun ileyhi (işaret edileni) bir takım vasıflar takip ettiği zaman müsned-i ileyhin o vasıflardan dolayı kendisinden sonra gelen şeye layık olduğuna tenbih için. ( اُولَئِكَ عَلىَ هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاؤُلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ )

5) Lâm ile marife olması:

• Muayyene işaret için (ahd-i harici manasına), ( وَلَيْسَ الَّذَكَرُ كَاْلاُنْثَى )
• Hakikatine işaret için (cins manasına), ( اَلرَّجُلُ خَيْرٌ مِنَ الْمَرْأَةِ )
• Mütekellimin zihninde muayyen olmasına itibarla gayr-ı muayyen bir ferd için (ahd-i zihni manasına)
( اُدْخُلِ السُّوقَ )
• İstiğrak için ( اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ )

NOT: İstiğrak iki kısımdır: 1) Hakiki olur ( عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ), 2) Örfi olur ( جَمَعَ اْلاَمِيرُ الصَّاغَةَ )

NOT: Müfredin istiğrakı her zaman ceminin istiğrakından daha kapsamlıdır. Mesela (لاَرَجُلَ فِى الدَّارِ ) demek
(لاَرِجَالَ فِى الدَّارِ ) demekten daha kapsamlıdır.
6) İzafet ile marife olması:

• İzafet en kısa yol olduğu için ( هَواَىَ مَعَ الرَّكْبِ الْيَمانيِنَ مُصْعِدُ)
• İzafet bazen muzafı ileyhin ( عَبْدِى حَضَرَ ) şanına tazimi, bazen muzaafın ( عَبْدُالْخَلِيفَةِ رَكِبَ ) şanına tazimi, bazen de bu ikisinin gayrısının ( عَبْدُالسُّاْطاَنِ عِنْدِى ) şanına tazimi ifade ettiği için
• Veya bunların şanına tahkiri ifade ettiği için

MÜSNED-İ İLEYHİN NEKRE OLMASI:

• Müsned-i ileyhin münferid olduğunu ifade etmek için ( جَاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى)
• Müsned-i ileyhin nevi olduğuna işaret için ( وَعَلَى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ )
• Tazim veya tahkir için ( وَلَيْسَ لَهُ عَنْ طاَلِبِ الْعُرْفِ حاَجِب * لَهُ حاَجِبٌ فىِ كُلِّ اَمْرٍيَشيِنُهُ)
• Teksir için
• Taklil için ( وَرِضْوَانٌ مِنَ اللهِ اَكْبَرُ )
• Hem tazim hem teksir için ( وَاِنْ يُكِذِّبوُكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ )

NOT: Müsned-i ileyhin gayrısının nekre kılınması; ya (o ğayrın) münferid olduğunu veya nevi olduğunu
( وَاللهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ ) ifade etmek için yahutta tazim ( فَأْذَنوُا بِحَرْبٍ مِنَ اللهِ ) veya tahkir ( اِنْ نَظُنُّ اِلاَّ ظَناًّ ) için olur.

MÜSNED-İ İLEYHİN VASIFLANMASI:

• Sıfat, müsned-i ileyhin manasını beyan edici olduğu için ( اِلْجِسْمُ الطَّوِيلُ الْعَرِيضُ الْعَمِيقُ يَحْتَاجُ اِلَى فَرَاغٍ يَشْغُلُهُ )
NOT: ( كاَنْ قَدْ رأَى وَقدْ سَمِعاَ * اَلاَلْمَعِيُّ الَّذىِ يَظُنُّ بِكَ الظَّنَّ ). Bu şiirde müsned-i ileyhin gayrısında bu durum söz konusudur.
• Sıfat, müsned-i ileyhi tahsis edici olduğu için
• Sıfat, müsned-i ilehyin muayyen olduğu yerde medih veya zem için olduğundan dolayı.
• Te’kid için

MÜSNED-İ İLEYHİN TEKİTLENMESİ:

• Takrir için
• Mecaz tevehhümünü def’ için
• Unutkanlık tevehhümünü def’ için
• Bütün fertlerin şamil olmadığı tevehhümünü def’ için

MÜSNED-İ İLEYHİ ATF-I BEYANIN TAKİP ETMESİ:

• Müsned-i ileyhi ona mahsus olan isim ile izah etmek için

MÜSNED-İ İLEYHİ BEDELİN TAKİP ETMESİ:

• Ziyadesiyle takrir için ( جائنى اخوك زيد )

MÜSNED-İ İLEYHİ ATFIN TAKİP ETMESİ(MATUFUN ALEYH OLMASI):

• Müsned-i ileyhi veya müsnedi kısaltmakla beraber tafsil için
• Muhatabı doğruya red için
• Hükmü bir müsned-i ileyhten diğer müsned-i ileyhe çevirmek için
• Şüphesinin olduğunu ifade veya muhataba şüphe vermek için

MÜSNED-İ İLEYHİ ZAMİR-İ FASLIN TAKİP ETMESİ:

• Müsned-i ileyhi müsned ile hususileştirmek için

MÜSNED-İ İLEYHİN TAKDİMİ:

• Asıldan dönmeyi gerektiren bir durum olmadığı müddetçe müsnedi ileyhin takdimi asıl olduğu için
• Mübteda’da habere teşvik olduğundan dolayı haberi muhatabın zihninde kararlaştırmak için
(وَالَّذىِ حاَرَتِ الْبَرِيَّةُ فيِه* حَيواَنٌ مُسْتَحْدَث مِنْ جَماَدٍ )
• Muhatabın sevincini hayra yormak üzere ta’cil için
• Muhatabın kötülüğünü şerre yormak üzere ta’cil için
• Müsned-i ileyhin hatırdan çıkmadığını ihsas etmek için
• Müsned-i ileyh ile lezzet bulduğunu ihsas etmek için
• Ve benzeri sebeplerden dolayı

NOT: Abdülkahir’e göre bazı kere müsned-i ileyhin takdimi:
• Eğer müsned-i ileyh nefi harfini takip ederse takdim haberi fiiliye tahsisi ifade eder. ( ما انا قلت هذا )
• Eğer nefi harfini takip etmezse takdim ya müsnedi ileyhin gayrısının haberi fiili ile münferid olduğunu veya müsnedi ileyhin gayrısının haberi fiilide ortak olduğunu zannedene red üzere tahsis için olur.
( انا سعيت فى حاجتك )
• Bazı kere hükmü takviye etmek için gelir.

NOT: İmam-ı Sekkaki’ye göre müsned-i ileyhin takdimi: Yalnız tahsis ifade eder. Bazı kere de hükmü takviye etmek için gelir.
İbn-i Malik’e göre: Müsned-i ileyhin umuma delalet etmesi için olur. ( كُلُّ اِنْسَانٍ لَمْ يَقُمْ )
Abdülkahir’e göre; eğer “kül” kelimesi nefi edatından sonra gelmekle ( ماَكُلُّ ماَ يَتَمَنىَّ الْمَرْءُ يُدْرِكُهُ) veya menfi fiil için ma’mul olmakla (ماَ جَائَنِى الْقَوْمُ كُلُّهُمْ ) nefinin önünde bulunursa o nefi mecmuu-l efrad manasına gelir.
Eğer nefinin önünde olmazsa veya menfi fiil için ma’mul olmazsa o zaman umumilik ifade eder. ( Peygamberimize namaz mı kısaldı yoksa sen unuttun mu? diye sorulduğunda ( كُلُّ ذَالِكَ لَمْ يَكُنْ ) demesi gibi. )

MÜSNED-İ İLEYHİN TEHİRİ:

• Makam müsnedin takdimini gerektirdiği için

MUKTEZA-YI ZAHİRİN HİLAFINA KELAM İRAD ETMEK

1) İsmi zahir yerine zamir getirmek. ( هُوَ زَيْدٌ عَالِمٌ )

2) Zamir yerine ismi zahir getirmek. Bu da iki kısımdır.

a) Zamir yerine ismi işaret getirmek:

Müsned-i ileyh güzel bir hükme mahsus olduğundan dolayı müsnedi ileyhin temyizine kemal-i inayet için
(وَصَيَّرَ الْعاَلِمَ النِّحْريِرَ زِنْديِقاَ * وَجاَهِلٍ جاَهِلٍ تَلْقاَهُ مَرْزوُق * هَذاَالَّذىِ تَرَكَ اْلاَوْهاَمَ حاَئِرَة * كَمْ عاَقِلٍ عاَقِلٍ اَعْيَتْ مَذاَهِبُه )
• Muhatabın kör olduğu zamanki gibi onunla alay etmek için
• Muhatabın kamil bir ahmak olduğuna tenbih için
• Muhatabın çok zeki olduğuna işaret için
• Müsned-i ileyhin son derece açık olduğunu izhar etmek için

NOT: ( تُريِديِنَ قَتْلىِ قَدْ ظَفِرْتِ بِذاَلِكَ * تَعاَلَلْتِ كَىْ اَشْجىَ وَماَ بِك عِلَّةٌ ) şiiri bu kabildendir.

b) Zamir yerine ismi işaretin gayrısını getirmek:

• Müsned-i ileyhi muhatabın zihninde kararlaştırmak için (قل هوالله احد* الله الصمد )
• Muhatabın kalbine korku katmak veya korkuyu ziyadeleştirmek için
• Emredilen şeyi yerine getirmeyi icab eden sebebi takviye için (Halifenin “امير المؤمنين يأمرك بكذا” demesi gibi)
• Merhamet talep etmek için ( مُقِرًّا باِلذُّنوُبِ وَقَدْ دَعاَكاَ * اِلَهىِ عَبْدُكَ الْعاَصىِ اَتاَكا )

3) İltifat: ( هُوَ التَّعْبِيرُ عَنْ مَعْنًى بِطَرِيقٍ مِنَ الثَّلاَثَةِ بَعْدَ التَّعْبِيرِ عَنْهُ بِآخَرَ مِنْهَا )Üç yoldan biriyle tabir ettikten sonra üç yoldan biri ile başka bir manayı tabir etmektir. Bu da altı yerde olur.

• Mütekellimden muhataba ( وَمَالِىَ لاَأَعْبُدُ الَّذِى فَطَرَنِى وَاِلَيْهُ تُرْجَعُونَ )
• Mütekellimden aaibe (اِنَّا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ * فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ )
• Muhatabdan mütekellime
( وَعاَدَتْ عَواَدٍ بَيْنَناَ وَخُطُوب * يُكَلِّفُنىِ لَيْلىَ وَقَدْ شَطَّ وَلْيُهَا * بُعَيْدَ الشَّباَ بِ عَصْرَحاَنَ مَشيِبُ * طَحاَبُكَ قَلْبٌ فىِ الْحِساَنِ طَروُب )
• Muhatabdan aaibe ( حَتَّى اِذَا كُنْتُمْ فِى الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ )
• Gaibden mütekellime (اللهُ الَّذِى اَرْسَلَ الرِّياَحَ قَتُثِيرُ سَحَاباً فَسُقْناَهُ )
• Gaibden muhataba (مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ* اِياَّكَ نَعْبُدُ )

4) Kelamını, muradının hilafına hamletmek ile muhataba beklemediği bir kelam ile karşılık vermek. ( Haccac’ın veziri Kaba’seri’ye “seni kelepçelerim” dediğinde vezirin ( مثل الأمير حمل على الأدهم والأشهب ) demesi gibi.)

5) Muhatabın haline daha münasip veya kendisi için mühim olduğuna tenbihen, muhatabın sualini başka bir sual menzilesine indirerek, ona beklemediği bir kelam ile karşılık vermek. ( يَسْئَلُونَكَ عَنِ اْلأَهِلَّةِ قُلْ هِىَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ )

6) Tahakkuku vukuuna tenbihen mazi, ismi fail veya ismi meful ile müstakbelden tabir.
( وَيَوْمَ يَنْفَخُ فِى الصُّورِ فَفَضِعَ مَنْ فِى السَّماَوَاتِ وَمَنْ فِى اْلأَرْضِ )

7) Kalb ( عَرَضْتُ النَّاقَةَ عَلَى الْحَوْضِ )

NOT: Sekkaki kalb ister güzel bir hüküm ifade etsin ister etmesin mutlak olarak kabul etmiştir. Diğer alimler mutlak olarak reddetmiştir.Doğru olan eğer güzel bir hüküm gerektiriyorsa kabul olunur
(وَمَهْمَهٍ مُغْبَرَّةٍ اَرْجاَؤُهُ*كَاَنَّ لَوْنَ اَرْضِه سَمَاؤُهُ), gerektirmiyorsa reddolunur (كَماَ طَيَّنْتَ باِ الْفَدَنِ السَّياعاَ).

AHVAL-İ MÜSNED

MÜSNEDİN TERKİ:

• Geride geçen sebeblerden dolayı:

o ( وَمَنْ يَكُ اَمْسىَ باِالْمَديِنَةِ رَحْلُه ُ* فَاِنىِّ وَقَيّاَر بِهاَ لَغَريِب )
o ( نَحْنُ بِماَ عِنْدَناَ وَاَنْتَ بِماَ عِنْدَكَ رَاضٍ وَالرَّأْىُ مُخْتَلِفٌ )
o ( اِنَّ مَحَلاًّ وَاِنَّ مُرْتَحَلاً )
o ( فَصَبْرٌ جَمِيلٌ )

NOT: Müsned hazfedildiği zaman onun hazfine delalet etmesi için bir karine lazımdır. Bu karine ya kelamın hakiki suale cevap vaki olması gibi olur ( وَلَئِنْ سَئَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ لَيَقُولَنَّ اللهُ ), veya mukadder suale cevap vaki olması gibi olur (لِيُبْكَ يَزيِدُ ضاَرِعٌ لِخُصوُمَة ٍ* وَمُخْتَبِطٌ مماَّ تُطيِحُ الطَّواَيِحُ ).

MÜSNEDİN ZİKRİ:

• Müsned-i ileyhin zikrinde geçen sebeblerden dolayı
• Müsnedin isim mi yoksa fiil mi olduğunun anlaşılması için.

MÜSNEDİN MÜFRET OLMASI:

• Hükmün takviyesini ifade etmemekle beraber, ğayr-ı sebebi olduğu içindir.

MÜSNEDİN FİİL OLMASI Fiilin yenilendiğini ifade etmekle beraber kısa bir yol üzere üç zamandan biriyle kayıtlamak için. ( اَوَكُلَّماَ وَرَدَتْ عُكاَظَ قَبيِلَةٌ * بَعَثوُا اِلىَّ عَريِفَهُمْ يَتَوَسَّمُ )

MÜSNEDİN İSİM OLMASI Hem üç zamandan biriyle kayıtlanmadığını hem de teceddüd olmadığını ifade içindir. Yani devam ve sübût manası ifade etmek içindir. (لاَ يَأْلَفُ الدِرْهَمُ الْمَضْروُبُ صُرَّتَناَ * لَكِنْ يَمُرُّ عَلَيْهاَ وَهُوَمُنْطَلِقٌ)

MÜSNEDİN MEF’UL VEYA BENZERLERİ İLE KAYITLANMASI:

• Faideyi ziyadeleştirmek içindir (Bunun terki ise faideyi ziyadeleştirmeye bir mani olduğundan dolayıdır.)

MÜSNEDİN ŞART İLE KAYITLANMASI:

• Ancak şart edatları arasında tafsilin bilinmesi ile bilinebilecek itibarlardan dolayı şart ile kayıtlanır.(Bu tafsil ilmi nahivde izah edilmişti. Fakat ehemmiyetine binaen “in”, “iza” ve “lev” harfleri burada tetkik edilecektir.)

“İn” ve “İza”: İstikbalde şart içindir. Fakat “in”de asıl olan şartın vukuuna katiyetin olmamasıdır. “İza” da asıl olan ise katiyetin olmasıdır. Bundan dolayı nadir olan yerlerde “in” harfi kullanılır, “iza” ile beraber mazi lafzının kullanılması da çoktur.

NOT: “İn”in katiyet mevkiinde kullanılması:

• Cahil gibi görünmek için
• Muhatab kati olarak bilmediği için
• İlminin gerektirdiği şeye muhalif olduğundan dolayı hükmü bilen muhatabı cahil menzilesine indirmek için.
• Kötülemek için
• Şart ile vasıflanmayanı şart ile vasıflanana tağlib için

NOT: Tağlib: Üzerilerine lafız söylemekte iki malumdan birini diğerine tercih etmektir ve birçok fende geçerlidir.
( وكانت من القانتين ) ( Anne-baba için “ابوين” demek gibi. )

NOT: “İn” ve “İza” harfleri müstakbelde bir emri gayrısına bağlamak için olduğundan dolayı bunların dahil olduğu şart ve ceza müstakbel bir fiil oldu. Bu kaideye hiçbir zaman muhalif olunmaz. Ancak; hasıl olmayanı hasıl suretinde göstermek gibi bir nükteden dolayı şart ve ceza müstakbel gelmeyebilir. Bu da;

• Sebebler kuvvetli olduğu için olur.
• Olması yakın olan şey vaki gibi olduğu için olur.
• Hayra yormak için olur.
• Şartın vukuuna rağbeti izhar için olur. ( ان ظفرت بحسن العاقبة )
• Tarizden dolayı (Sekkaki’ye göre) ( لئن اشركت ليحبطن عملك )

NOT: Tariz: Başka bir şey murat olunduğu halde fiili bir şeye nisbet etmektir. (وَمَالِىَ لاَأَعْبُدُ الَّذِى فَطَرنِى )

“Lev”: şartın olmaması kati olmakla beraber mazide şart içindir. Böyle olunca “lev” harfinin dahil olduğu şart ve cezanın olmaması ve mazi olmaları lazım gelir.

MÜSNEDİN NEKRE OLMASI:

• Tahsis ve tayin murad edilmediği için ( زَيْدٌ كاَتِبٌ)
• Tazim için ( هُدىً لِلْمُتَّقِينَ )
• Tahkir için

MÜSNEDİN İZAFET VE VASIF İLE KAYITLANMASI:

• Bunlarda tam bir faide olduğu için (Bunun terki ise faideyi ziyadeleştirmeye bir mani olduğundan dolayıdır.)


MÜSNEDİN MARİFE OLMASI:

• Muhataba marife yollarından biri ile malum olan müsned-i ileyh üzerine, marife yollarından bir diğeri ile malum olan hükmü (veya hükmü bildiğini ) ifade etmek için. ( عَمْرٌو اَلْمُنْطَلِقُ )

MÜSNEDİN CÜMLE OLMASI:

• Hükmü kuvvetlendirmek için
• Müsnet sebebi olduğu için ( زَيْدٌ اَبُوهُ قَائِمٌ )

MÜSNEDİN ZARF OLMASI:

• Sahih kavle göre zarfda fiil takdir edildiğinden dolayı cümle-i fiiliyyeyi kısaltmak için.

MÜSNEDİN TEHİRİ:

• Müsned-i ileyhin zikri mühim olduğu için

MÜSNEDİN TAKDİMİ:

• Müsnedi, müsned-i ileyhe tahsis için. ( لافيها غول )
• Evvel-i emirde müsnedin sıfat değil de haber olduğuna tenbih için. لَهُ هَهِمٌ لاَ مُنْتَهىَ لِكِباَرِهاَ
• Hayra yormak için.
• Müsnedi ileyhin zikrine teşvik için.َثلاثةٌ تُشْرِقُ الدُّنْياَبِبَهْجَتِهاَ * شَمْسُ الضُّحىَ وَاَبوُ اِسْحق والْقَمَر ُ

TENBİH

Müsnedi ileyh ve müsned babında zikredilenlerin çoğu yalnız bu ikisine mahsus değildir. Akıllı olan kimse bu meseleleri iyi kavradığı zaman bu iki babın haricinde de bu kaideleri uygulamaktan korkmaz.







AHVAL-İ MÜTEALLİKAT-I FİİL

Eğer fiil ile beraber mef’ul zikredilmezse mütekellimin maksadı:

1)Ya mutlak olarak fiilin sübûtu veya nefyi olur ki, böyle olunca müteaddi fiil lazım menzilesine indirilir ve bir meful takdir edilmez. Bu da iki kısımdır:


a. Fiil, üzerine karinenin delalet ettiği hususi bir mefule bağlı olarak diğer bir fiilden kinaye kılınır.
( شَجْوُ حُساَّدِهِ وَغَيْظُ عِداَهُ * اَنْ يَرَى مُبْصِرٌ وَيَسْمَعَ واَعٍ )
b. Böyle bir fiilden kinaye kılınmaz.( قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّّذِينَ لاَيَعْلَمُون )


2) Veya mutlak olarak fiilin sübûtu veya nefyi olmaz. Böyle olunca mef’ulu takdir etmek sonra da hazfetmek vacip olur.

Mef’ulu takdirin vacip olduğu yerde mefulun hazfi:

• İbhamdan sonra beyan için. Bu da eğer meşiyyet fiilinin hazfi takdir olunan mefule taalluku ğarib olmazsa (yakın olursa) o meful hazfolunur. ( فَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ اَجْمَعِينَ ) Eğer o mefule taalluku ğarib olursa meful hazfolunmaz. ( وَلَوْ شِئْتُ اَنْ اَبْكىِ دَماً لَبَكَيْتُهُ )

NOT: ( وَلَمْ يُبْقِ مِنىّ ِالشَّوْقُ غَيْرَ تَفَكُّرىِ * فَلَوْ شِئْتُ اَنْ اَبْكىِ بَكَيْتُ تَفَكُّراً ) Bu şiirde ibhamdan sonra beyan olmadığı için mevzumuzla alakası yoktur.

• Murad olunmayan bir mef’ulun murad olunma tevehhümünü def’ için.
( وَكَمْ زُدْتَ عَنىِّ مِنْ تَحاَمُل حاَدِثٍ * وَسَوْرَةِ اَياَّم حَزَزْنَ اِلىَ الْعَظْمِ )
• Mefulun ikinci defa sarahaten zikri murad olunduğu için. (قَدْ طَلَبْناَ فَلَمْ نَجِدْ لَكَ * فىِ السُّودَدِ والْمَجْدِ والْمَكاَرِمِ مِثْلا)
• Kısaltmakla beraber umumilik ifade etmesi için ( وَاللهُ يَدْعُوا ِالَى دَارِالسَّلاَمِ )
• Karine bulunduğu zaman mücerred kısaltmak için ( رَبِّ أَرِنِى أُنْظُرْ اِلَيْكَ )
• Fasılaya riayet için ( ماَ وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى )
• Zikri müstehcen olduğu için ( ما رأيت منه ولا ورأى منى )
• Veya başka nüktelerden dolayı

MEF’UL VE BENZERLERİNİN FİİL ÜZERİNE TAKDİMİ:

• Muhatabın tayindeki hatasını red için (Senin zeyd’den başkasını tanıdığını zan eden muhataba ( زَيْداً عَرَفْتُ ) demen gibi
• Tekid için (زيدا عرفته )
• Tahsis için ( بزيد مررت )

MEF’ULLERİN BAZISININ BAZISI ÜZERİNE TAKDİMİ:

• Asıldan dönmeyi gerektiren bir şey olmadığı müddetçe bazı ma’mullerin takdimi asıl olduğu için. Fail
( ضَرَبَ زَيْدٌ عَمْروًا ) ve ( أَعْطَيْتُ ) babının birinci mef’ulu gibi. (أَعْطَيْتُ زَيْدًا دِرْهَمًا )
• Bazı mamüllerin zikri mühim olduğu için ( قَتَلَ الْخَارِجِىَُّ فُلاَنٌ )
• Tehirde manayı ihlal olduğu için ( وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنَ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ اِيمَانَهُ )
• Tehirde fasılaya riayet gibi tenasübü ihlal olduğu için.
KASIR

( وَهُوَ تَخْصِيصُ شَيْئٍ بِشَيْئٍ بِطَرِيقٍ مَخْصُوصٍ ). Hususi bir yol ile bir şeyi diğer bir şeye tahsis etmektir. İki kısımdır:

1) Kasr-ı Hakiki: Bir vasfı ya da mevsufu mutlak olarak bir şeye tahsis etmek için yapılan kasırdır. İkiye ayrılır:

a. Kasr-ul mevsuf ales-sıfat ( مَا زَيْدٌ اِلاَّ كَاتِبٌ ) (Bir şeyin sıfatlarının tamamını ihata etmek özürlendiği için bu kısım yok gibidir.)
b. Kasrus-sıfat ale-l mevsuf ( ماَ فِى الدَّارِ اِلاَّ زَيْدٌ )

2) Kasr-ı Gayri Hakiki(Kasr-ı İzafi): Bir vasfı bir diğerine nisbetle bir mevsufa, veya bir mevsufu bir diğerine nisbetle bir vasfa tahsis etmek için yapılan kasırdır. İkiye ayrılır:

a. Kasr-ul Mevsuf Ales-sıfat: Bir emri başka bir sıfat olmaksızın bir sıfata veya başka bir sıfatın mekanında bir sıfata tahsis etmektir.
b. Kasrus-sıfat Ale-l Mevsuf: Bir sıfatı başka bir emir olmaksızın bir emre veya başka bir emrin mekanında bir emre tahsis etmektir.

NOT: Kasr-ı izafinin bu iki kısmından her biri üç kısma ayrılır. Şöyle ki;

• Eğer muhatab hükümde ortaklığa inanıyorsa o ortaklığı kesmek için kasr-ı ifrad (مَا زَيْدٌ اِلاَّ كاَتِبٌ ) yapılır.
• Eğer muhatab hükmün aksine inanıyorsa hükmü çevirmek için kasr-ı kalb (مَا زَيْدٌ اِلاَّ عَالِمٌ ) yapılır.
• Eğer muhatap indinde her ikisi de müsavi ise hükmün tayini için kasr-ı tayin (ماَ زَيْدٌ اِلاَّ كاَتِبٌ ) yapılır.

TURUKU KASIR

1) Atıf ( زَيْدٌ شَاعِرٌ لاِكاَتِبٌ )
2) Nefi mea-l istisna (مَا زَيْدٌ اِلاَّ كَاتِبٌ )
3) İnnema (اِنَّماَ زَيْدٌ كاَتِبٌ )
NOT: ( اَناَالذَّائِدُ الْحاَمىِ الذِّماَرِ وَاِنَّماَ * يُداَفِعُ عَنْ اَحْساَبِهِمْ اَناَ اَوْ مِثْلى ) şiiri innema ile beraber zamirin munfasıl gelmesinin sahih olduğuna misaldir.
4) Takdim ( تَمِيمِىٌّ اَناَ )

Bu kasır yollarının her birinin birbirinden ayrıldığı dört yer vardır:

1) Takdim kelamın manasından anlaşılır, geriye kalanlar ise kasır için vaz’ olunmuşlardır. Yani bu lafızlardan kasır manası anlaşılır.
2) Atıfta asıl olan hem müsbet hem de menfiye delalet eden bir ifadenin bulunmasıdır. Geriye kalanlardan asıl olan yalnız müsbete dair bir ifadenin bulunmasıdır.
3) “La” ile yapılan atıf nefi meal istisna ile birarada bulunmaz. Çünkü “la” ile menfinin şartı “la”dan başka bir nefinin olmamasıdır.Fakat diğer ikisi ile (İnnema ve takdim) bir arada bulunabilir.( انما انا تميمىّ لا قيسى)
4) Nefi meal istisnada asıl olan muhatabın bilmediği ve inkar ettiği yerlerde kullanılmasıdır. Ancak “innema”da asıl olan muhatabın bildiği yerlerde kullanılmasıdır.

NOT: Bazı kere muhataba malum olan hüküm onun haline münasib olana itibar etmek için meçhul menzilesine indirilir de, innema kullanılacak yerde nefi mea-l istisna kullanılır. ( وَمَا مُحَمَّدٌ اِلاَّ رَسُول )

NOT: Bazı kere de muhataba meçhul olan hüküm meçhulun zahir olduğunu iddia için malum menzilesine indirilir de, nefi mea-l istisna kullanılacak yerde innema kullanılır.( اِنَّّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ )

NOT: İnnemanın atıf üzerine meziyeti: İnnemadan zikredilen hükmün müsbetliğinin ve onun haricindekilerin menfiliğinin beraberce anlaşılmasıdır. İnnemanın kullanıldığı yerlerin en güzeli tariz mevkiidir. ( انما يذكر اولوالألباب )

NOT: Kasır mübteda ve haber arasında bulunduğu gibi fiil ile fail, fail ile meful ve benzeri şeyler arasında da kullanılabilir.
İNŞA

İnşa iki kısımdır; talebi olur, gayri talebi olur. Eğer talebi olursa; taleb anında hasıl olmayan bir şeyin taleb olmasını gerektirir ve beş kısımdır.

1) Temenni: Bunun için vazolunan lafızlar:

a. Leyte ( لَيْتَ الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْماً )
b. Hel ( هَلْ لِى مِنْ شَفِيعٍ )
c. Lev (لَوْ تَأْتِيَنىِ فَتَحَدَّثَنِى)
d. Lealle ( لَعَلِّى احجّ فأزورَك )

2) İstifham: Bunun için vazolunan lafızlar

• Hemze: Tasavvuru ( أَقَامَ زَيْدٌ ) veya tasdiki ( أَدِبْسٌ فِى اْلاِنَاءِ اَمْ عَسَلٌ ) talep için olur.
• Hel: Yalnız tasdiki talep için olur ( هَلْ قَامَ زَيْدٌ )

NOT: Geriye kalan istifham harfleri yalnız tasavvuru talep içindir.

• Ma: İsmin açıklanması ( ما العنقاء ) veya isimlendirilen şeyin mahiyeti için (ما الحركة ) kullanılır.
• Men: Akıl sahipleri için muayyen olan şey sual edilir. ( من فى الدار )
• Eyyü: Her ikisini de kapsayan bir durumda ortak olan iki şeyden birinin belirlenmesinden sual ( اَىّ الفريقَيْن خير مقاما )
• Kem: Adetten sorulur ( سَلْ بَنِى اِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيّنَةٍ )
• Keyfe: Halden (durumdan) sorulur.
• Eyne: Mekandan sorulur.
• Meta: Zamandan sorulur.
• Eyyane: Müstakbelden sorulur. Bazı kere tazim mevkiinde kullanılır. ( يسئل أيان يوم القيامة )
• Enna: Bazı kere “keyfe” manasına ( فأتوا حرثَكم اَنَّى شِئْتُمْ ) bazı kere de “min eyne” manasına ( اَنَّى لكِ هذا ) kullanılır.

NOT: Şu istifham harfleri çoğu kere istifhamın gayrındaki yerlerde de kullanılır. Bunlar:

• Cevabı geciktirmek için ( كَمْ دَعَوْتُك )
• Teaccüb için ( ماَ لى لا ارى الهدهد )
• Muhatabın dalalet üzerine olduğuna tenbihen ( فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ )
• Tehdid için
• Takrir olunan şeyin hemzeyi takip etmesiyle takrir için.
• İnkar olunan şeyin hemzeyi takip etmesiyle inkar için.

NOT: İstifhamın inkar manasına olması:

• Kötülemek için ( أَعَصَيْتَ ربَّك )
• Yalanlamak için ( أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُمْ بِالْبَنِينَ )
• Alay etmek için ( أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ اَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آباَئَنا )
• Tahkir için ( مَنْ هَذَا )
• Hafife almak için
• Uzak görmek için ( اَنَّى لَهُمُ الذِّكْرِى وَقَدْ جاَئَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ )

3) Emir: Bunun için vazolunan sigalar (اُنْصُرْ - لِيَنْصُرْ) siğalarıdır. Çünkü emir sigası işitildiğinde yukarıdan aşağıya fiilin talebi anlaşılır.

NOT: Emir sigasının emrin gayrısındaki yerlerde kullanılması:

• Dilediğini yapmak için ( جالس الحسن او ابن سيرين )
• Tehdit için ( اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ )
• Aciz bırakmak için ( فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ )
• Zelil etmek için (كُونُوا قِِرَدَةً خاَسِئِينَ )
• Hafife almak için ( كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَدِيداً )
• Müsavi kılmak için (eşitlemek için) (اِصْبِرُوا اَوْلاَتَصْبِرُوا )
• Temenni için (اَلاَ اَيُّهاَ اللَّيْلُ الطَّويِلُ اَلاَ انْجَلىِ * بِصُبْحٍ وَماَ اْلاِصْباَحُ مِنْكَ بِاَمْثاَلىِ)
• Dua için ( رَبِّ اغْفِرْ لِى )
• Rica için

4) Nehiy: Bunun için vazolunan siga ( لاَتَنْصُرْ ) siğasıdır.

NOT: Talebin şu dört nevinde (temenni, istifham, emir ve nehiy) cezadan sonra şartı takdir etmek caizdir. ليت لى مالا انفقه

5) Nida:

NOT: Bazı kere nida siğası teşvik ( يا مظلوم ) veya ihtisas ( ايّها الرّجل ) gibi başka manalarda kullanılır.

NOT: Haberi kelamın inşa mevkinde kullanılması:

• Muhatabın kalbine sevinç katmak için
• Talep edilen şeyin vukuunda hırsını izhar etmek için
• Emir suretinden kaçınmak için
• Muhatabı -istek sahibinin yalanlanmasından hoşlanmayacak biri olması sebebiyle- isteğini kabule zorlamak için







FASIL - VASIL

Vasıl: (وَهُوَ عَطْفُ بَعْضُ الْجُمَلِ عَلَى بَعْضٍ ). Cümlelerin bazısının bazısı üzerine atfıdır.

Fasıl: Cümlelerin bazısının bazısı üzerine atfını terktir.

Eğer bir cümleden sonra başka bir cümle gelirse:

1) Birinci cümlenin iğraptan mahalli vardır:

a) İğrap hükmünde ikinci cümlenin birinci cümleye ortak kılınması kastedilir.( زَيْدٌ يَكْتُبُ وَيَشْعُرُ )
NOT: ( لاَ وَالَّذىِ هُوَ عاَلِمٌ اَنَّ النَّوىَ * صَبِرٌ وَاَنَّ اَباَ الْحُسَيْنِ كَريِمٌ ) şiirinde iki cümle arasında cihet-i camia olmadığı için şiirin şairi üzerine ayıp görüldüğüne misaldir.

b) İğrap hükmünde ikinci cümlenin birinci cümleye ortak kılınması kastedilmez.
( واذا خلوْا الى شياطينهم قالوا اِنّا معكم انّما نحن مستهزؤن الله يستهزئ بهم )

2) Birinci cümlenin iğraptan mahalli yoktur:

a) İkinci cümlenin vav’dan başka bir atıf harfiyle birincisine bağlanması kastedilirse atıf yapılır.(دَخَلَ زَيْدٌ فَخَرَجَ عَمْرٌو )
b) İkinci cümlenin vav’dan başka bir atıf harfi ile birincisine bağlanması kastedilmezse:

• Birincisi için ikincisine verilmesi kastedilmeyen bir hüküm olur. (Fasıl vaciptir)
• Birincisi için ikincisine verilmesi kastedilmeyen bir hüküm olmaz.


NOT: Faslın vacip olduğu yerler (Deva-i fasıl) dörtdür:

1) Kemal-i inkita’:

a) İki cümle lafzan ve manen haber ve inşa olmakta ihtilaf ederse. (وَقاَلَ راَئِدُهُمْ اَرْسواُ نُزاَوِلُهاَ )
b) İki cümle yalnız ma’nen haber ve inşa olmakta ihtilaf ederse. ( ماَتَ فُلاَنٌ رَحِمَهُ اللهُ )
c) Aralarında cihet-i camia (ortak nokta) olmazsa.

2) Kemal-i ittisal:

a) İkinci cümle birinci cümleyi te’kit edici olduğu içindir. (Mecaz veya yanlış anlaşılma tevehhümünü def’ için yapılır).
( لاَرَيْبَ فِيهِ )
b) İkinci cümle birinci cümleden bedel kılındığı içindir. (Birinci cümle kastedilen mananın tamamına kâfi olmadığından
yapılır) (اَقوُلُ لهُ اِرْحل لاَتُقيِمَنَّ عِنْدَناَ * وَالاَّ فَكُنْ فى السِّرِّ والْجهْرِ مُسْلِماً )
c) İkinci cümle birinci cümleden atf-ı beyan vaki olduğu içindir. (Birinci cümle kapalı olduğu için yapılır)
( فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدمُ هَلْ اَدُلًُّكَ عَلَى شَجَرَة الْخُلْدِ وَمُلْكِ لاَيَبْلَى )

3) Şibih kemal-i inkita’: İkinci cümlenin birinci cümle üzerine atfı, birinci cümlenin gayrısı üzerine atfına muhtemel olduğu içindir. (buna “katı” da denir). ( وَتَظُنّ سَلْمَى اَنَّنىِ اَبْغىِ بِهاَ * بَدَلاً اُراَهاَ فىِ الضَّلاَلِ تَهيِمُ )

4) Şibih kemal-i ittisal: İkinci cümle, birinci cümlenin iktiza etmiş olduğu suale cevap vaki’ olduğu içindir. Buna “istinaf” da denir.

NOT: Sekkaki’ye göre istinaf; ya dinleyene soru sordurmamak için, ya da dinleyeni kerih gördüğünden onu konuşturmamak için hemen açıklama yapmak üzere yapılır.
İstinaf üç kısımdır:

a) Hükmün mutlak sebebi için olur. (قاَلَ لىِ كَيْفَ اَنْتَ قُلْتُ عَليِلٌ * سَهَرٌ داَئِمٌ وَحُزْنٌ طويِلٌ )
b) Hükmün hususi sebebi için olur. ( وَمَا اُبرِّئُ نَفْسِى اِنّ النَّفْسَ َلأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ )
c) Hükmün mutlak ve hususi sebebinin gayrısı için olur. (زَعَمَ الْعَواَذِلُ اَنَّنىِ فىِ غَمْرَةٍ * صَدَقُوا وَلكِنْ غَمْرَتِى لاتَنجَلِى )

Yine istinaf:

a) Kendisinden istinaf yapılan şeyin isminin iadesi ile olur. (زيدٌ حقيقٌ بالاحسان اَحْسنتَ الى زيدٍ)
b) Kendisinden istinaf yapılan şeyin sıfatı üzerine mebni kılınan şey ile olur. (اَحْسَنْتُ اِلَى زَيْدٍ صَدِيقُكَ الْقَدِيمِ اَهْلٌ لِذَالِكَ )

NOT: Bazı kere istinafın evveli hazfedilir. (له فيها بالغدوِّ والآصالِ يسبَّح ). Bazı kere de yerine bir şeyin kaim olmasıyla
(زَعَمْتُمْ اَنَّ اِخْوَتَكُمْ قُرَيْشٌ * لَهُمْ اِلْفٌ وَلَيْسَ لَكُمْ اِلاَفٌ ), veya bir şey kaim olmaksızın ( فنِعم الماهدون ) tamamı hazfedilir.

NOT:Vaslın vacip olduğu yerler (Deva-i vasıl):

1) Maksudun hilafının anlaşılmasını def’ için (yani atıf yapılmazsa yanlış bir mana anlaşılabileceğinden dolayı)
( وايّدك الله لا)
2) Kemal-i inkita’ ile kemal-i ittisal arasını ortalamak (tevessut beyne’l kemâleyn) için yapılır. (Bu da iki cümle lafzan ve manen veya yalnız manen cihet-i camia ile haber veya inşa olmakta ittifak ederlerse olur.) ( يُخاَدِعُونَ اللهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ )
NOT: Cihet-i camia; hem müsnedi ileyh hemde müsnedlere itibarla yapılır. (زَيْدٌ يَكْتُبُ وَيَشْعُرُ )
NOT: İmam-ı sekkaki’ye göre cihet-i camia üçtür:

1) Aklî: Bu da üç kısımdır:

a) İttihat fi-t tasavvur
b) Temasül fi-t tasavvur
c) Tezayüf

2) Vehmî: Bu da üç kısımdır:

a) Şibih temasül (beyaz ve sarı renkleri arasındaki benzerlik gibi)
b) Tezat (siyah ve beyaz gibi)
c) Şibih tezat (sema ve arz gibi)

3) Hayalî: İki şeyin tasavvuru arasında hayaldeki bir yakınlık ile olur.

NOT: Vaslın güzellikleri: Ya iki cümle arasında cümle-i ismiyye ve filiyye olmakta veya iki fiil arasında mazi ve muzari olmakta bir münasebet olmasıdır.

İLAVE:

Hâl vaki olan cümlelerde hali zilhale (kendisinden hal yapılan kelime) bağlamak için bir rabıta (bağlaça) ihtiyaç vardır ki bu rabıt’da asıl olan zamirdir. Fakat bazı yerlerde “vav”da kullanılır.

NOT:Hal vaki’ olan cümle müsbet fiil-i muzari olursa burada rabıt yalnız zamirdir.( ولاتمنن تستكثر ) Eğer müsbet fiil-i muzarinin gayrısı olursa:

a) Menfi muzari (Burada rabıt zamir ve vav’dır.) ( فاستقيما ولاتتبعان )
b) Müsbet mazi (Burada rabıt zamir ve vav’dır.) ( انّى يكون لى غلام وقد بلغنى الكبر )
c) Menfî mazi (Burada rabıt zamir ve vav’dır.)
d) Cümle-i ismiyye (Burada rabıt zamir ve vav’dır.) ( كلّمته فوه الى فىّ)

NOT: Abdülkahir’e göre hal vaki olan cümle-i ismiyyelerde mübteda, zilhal’e raci’ zamir olursa rabıtın vav’lı gelmesi vaciptir. ( جاء زيد وهو يسرع ). Eğer ( على كتفه سيف ) gibi haber zarf olup mukaddem gelir, ve mübteda da muahhar gelirse vavın terki çoktur. ( خَرَجْتُ مَعَ الْبَازِى عَلَىَّ سَوَادٌ ). Eğer mübteda üzerine vavın haricinde bir harf dahil olursa
(فَقُلْتُ عَسىَ اَنْ تُبْصِرِينىِ كَاَنَّماَ * بَنِىَّ حَواَلِىَّ اْلاُ سوُدُ الْحَواَرِدُ ), veya hal vaki olan cümle müfred bir halin akabinde gelirse
(واَللَّهُ يُبْقيِكَ لَناَ ساَلِماً * بُرْداَكَ تَبجيِلٌ وَتَعْظيِمٌ ) vav’ın terki güzeldir.

ÎCÂZ – İTNÂB - MÜSÂVÂT

Müsâvât: ( تَاْ دِيَتُ اَصْلِ الْمُرَادِ بِلَفْظٍ مُسَاوٍلَهٍُ ). Asıl murâdı, ona müsâvî olan lafız ile eda etmektir. Misâli:
( فَ اِنَّكَ كَالَّيْلِ الَّذِى هُوَ مُدْرِكِى وَ اِنَّ خِلْتُ اَنَّ الْمُنْتَآ عَنْكَ وَاسِعُ )
İcâz: (تَاْ دِيَتُ اَصْلِ الْمُرَادِ بِلَفْظٍ ناَقِصٍ عَنْهُ واَفٍ ). Asıl murâdı, anlaşılmasına yetecek noksan bir lafız ile eda etmektir. İcâzın kısımları ikidir. Îcâz-ı kasır: Hazifle olmayan kelamdır. Misal: ( وَلكُمْ فِى الْقِصاَصِ حَياَةٌ ). Bu âyetin Araplarca aynı mânaya gelen ( اَلْقَتْلُ اَنْفَى لِلْقَتْلِ ) sözüne karşı birtakım faziletleri vardır:
1-) Âyetden Arapların sözüne mukâbil olan kısmın harflerinin daha az olması.
2-)Asıl maksada (hayata) açıkça delâlet etmesi.
3-) Hayât kelimesinin nekreliğinin tâzim ifâde etmesi.
4-) Ayetin bütün fertlere şâmil olması
5-) Tekrârdan hâlî olması.
6-) Mahzüf takdîri yoktur.
7-) Tıbâk sanatı vardır.

Îcâz-ı hazif: Hazif ile olan kelâmdır. Üç kısımdır:
1-) Cümlenin cüz’ü hazfedilir. Bu da; a) Muzaaf b) Mevsuf c) Sıfat d) Şart e) Şartın cevabı f) Veya bunların gayrısında olur.
2-) Cümlenin kendisi hazfedilir. Bu da a) Müsebbeb b) Sebeb c) Bunların gayrisinin hazfi ile olur.
3-) Birçok cümle hazfedilir.

İtnâb: (تَاْ دِيَتُ اَصْلِ الْمُرَادِ بِلَفْظٍ زَائِدٍ عَلَيْهِ لِفَائِدَةٍ ). Asıl murâdı, bir fâideden dolayı zâid lafızla eda etmektir. Dokuz şeyle olur
1) İbhâmdan sonra îzâh ile ( رَبِّى اشْرَحْلِى صَدْرِى )
2) Hâssın faziletine tenbîhen âmdan son hâssın zikri ile ( حافِضُو عَلَى الصَّلَواَةِ وَالصَّلاَةِ الْوُسْطَى )
3) Bir nükteden dolayı tekrâr ile, ( كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ ثُمَّ كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ )
4) Îğâl ile ( وَاِنَّ صَحْراً لَتَئْتَمُّ الْهُداَةُ بِهِ كَأَنَّهُ عَلَمٌ فِى رَئْسِهِ نَارٌ ). İğâl; şiiri kendisi olmadan da mânânın anlaşılacağı kelâm ile bitirmek demektir.
5) Tezyîl ile ( قُلْ جاَءَ الْحَقُّ وَ زَهَقَ الْباَطِلُ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا ) . Tezyîl; te’kid için bir cümleyi kendi mânâsını içeren başka bir cümlenin ta’kip etmesidir.
6) Tekmil ile. ( اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُئْمِنِينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكاَفِرِينَ ) Tekmîl; yanlış anlaşılması muhtemel kelâmda bu îhâmı def’eden bir şeyi getirmek demektir.
7) Tetmîm ile. ( يُتِيمُونَ الطَّعاَمَ عَلَى حُبِّهِ ) Tetmîm; yanlış anlaşılmaya muhtemel olmayan bir kelâmda bir fazlalığın getirilmesi demektir.
8) İtiraz ( cümleyi itiraziyye ) ile ( اِنَّ اثَّماَنِينَ وَبُلِّغْتَهَا قَدْ اَحْوَجَتْ سَمْعِى اِلَى تَرْجُماَنٍ )
9) Veya bunların gayrısı ile