Mustasım (1242 - 1258)

المستعصم بالله


Ebû Ahmed el-Müsta‘sım-Billâh Abdullāh b. el-Mansûr el-Müstansır-Billâh el-Abbâsî (ö. 656/1258)

Son Abbâsî halifesi (1242-1258).

605 (1209) yılında Bağdat’ta dünyaya geldi; Müstansır-Billâh’ın büyük oğludur. Kur’an’ı ezberledikten sonra Şâfiî fıkhı ve hat sanatı öğrendi. Müeyyed et-Tûsî ve bir grup muhaddis ona hadis rivayet etme icâzeti verdi. Müsta‘sım-Billâh, babasının ölümü üzerine hilâfet makamına geçtiğinde (10 Cemâziyelâhir 640 / 5 Aralık 1242) doğudaki İslâm topraklarının büyük bir kısmı ya Moğollar’ca işgal edilmiş veya onların hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştı. Daha batıdakiler ise Bağdat dahil yine Moğollar’ın tehdidi altındaydı ve zaman zaman gerçekleştirilen yağma akınlarına mâruz kalıyordu.

640’ta (1243) yedi yıllık bir kesintinin ardından Bağdat’tan ilk hac kafilesi yola çıkarıldı. 643’te (1245) Üstâdüddâr İbnü’l-Alkamî vezirliğe getirildi. Aynı yıl kalabalık bir Moğol birliği Bağdat yakınlarında hilâfet ordusuyla çarpıştı. 647’de (1249) Hânikīn’i vurup halkının Bağdat’a sığınmasına yol açan Moğollar Cibâl bölgesine girdi; daha sonra da Harran ve Urfa’yı yağmaladı. 653’te (1256) Altın Orda Hanı Batu Han öldü; Sertak ve Ulakçı’nın kısa saltanatlarının ardından daha önce müslüman olan Berke Han geçti ve İslâmiyet’i ülkesine hâkim kıldı.

Mengü’nün büyük Moğol hanı seçildiği kurultayda Batı İran, Irak, Suriye, Mısır, Anadolu ve İrmîniye’yi ele geçirmekle görevlendirilen Hülâgû, 653 (1255) yılında Müsta‘sım’dan İsmâilîler’e karşı giriştiği harekâta askerî destek vermesini istedi. Halifenin durumu devlet adamlarıyla görüşmesi neticesinde bu isteğin Bağdat’ın savunmasının zayıflatılmasına yönelik bir hile olduğu kanaatine varılarak asker yerine değerli hediyeler ve bir dostluk mektubu gönderilmesi kararlaştırıldı. Hülâgû, Hemedan’a ulaştığında halifeye 9 Rebîülevvel 655 (27 Mart 1257) tarihli ikinci bir mektup daha yolladı. Mektupta istediği yardımın yapılmamasına duyduğu öfkeyle Büveyhîler’e ve Selçuklular’a açık olan Bağdat kapılarının kendisine nasıl kapatılacağını soruyor ve halifeye surları yıkıp hendekleri doldurduktan sonra ülkenin yönetimini oğluna bırakarak derhal huzuruna gelmesini emrediyordu. Müsta‘sım-Billâh, Hülâgû’nun bu mektubuna ve arkasından gelen aynı sertlikteki bir diğerine onun henüz toy olduğunu belirten, kazandığı başarılara aldanmamasını öğütleyen, doğudan batıya bütün sultanların ve tebaalarının kendisinin kulu ve askerleri olduğunu, ordusuyla harekete geçtiği takdirde yeryüzünün sarsılacağını belirten cevaplar verdi; ondan cesaret alan adamları da Moğol elçilerine ağır hakaretlerde bulundular. Çılgına dönen Hülâgû gelen elçilere halifenin eğri bir yay gibi olduğunu ve onu ok gibi dümdüz doğrultacağını söyledi. Bu gelişmeler karşısında Müsta‘sım-Billâh endişelenmeye başladı, Moğollar’ın gücünü kabul ederek değerli hediyelerle Hülâgû’nun gönlünü almak istediyse de artık son aşamada bunu başaramadı.

Hemedan’da bulunan Hülâgû, halifeye bölge devletlerinden yardım ulaştırılmasını engelleyecek bütün tedbirleri aldıktan sonra 9 Rebîülevvel 655’te (27 Mart 1257) Bağdat’a doğru hareket etti. Ordunun Baycu Noyan kumandasındaki sağ kanada bağlı birliklerinin 10 Muharrem 656’da (17 Ocak 1258) Bağdat’ın kuzeybatısında Enbâr şehri yakınlarında karşılaştıkları Abbâsî kuvvetlerini bozguna uğratmalarından sonra Moğollar başka bir engelle karşılaşmadan Bağdat önlerine indiler ve şehri kuşattılar (15 Muharrem 656 / 22 Ocak 1258). İlk günlerde ailesini ve hazinesini yanına alarak bir gemiyle Basra’ya kaçması mümkün olduğu halde kendisine dokunulmayacağı inancıyla şehirde kalan Müsta‘sım-Billâh 4 Safer 656 (10 Şubat 1258) tarihinde üç oğluyla beraber teslim oldu. Hülâgû önce onu hoş karşıladı ve hâlâ çarpışmakta olan askerlerine ve halka artık direnmemelerini ve silâhlarını bırakmalarını söylemesini istedi. Tellâllar vasıtasıyla yapılan bu çağrı üzerine çatışmalar sona erdi. Fakat bu defa Moğollar’ın katliamı başladı ve farklı rivayetlere göre bir hafta, bir ay veya kırk gün süreyle halkın hepsi yaşlı, kadın, çocuk demeden öldürüldü; şehir tamamen yağma ve tahrip edildi. Kaynaklarda, daha sonra şehre giren Hülâgû’nun ceset kokusu yüzünden şehirde fazla kalamadığı, nehrin önce kan, ardından atılan kitaplar sebebiyle mürekkep renginde aktığı gibi rivayetler yer almaktadır (ayrıca bk. BAĞDAT; HÜLÂGÛ). Müsta‘sım-Billâh işkenceyle hazinesinin yeri söyletildikten sonra öldürüldü (20 Muharrem 656 / 27 Ocak 1258). Müsta‘sım-Billâh’ın ölümüyle Bağdat Abbâsî halifeliği tarihe karıştı. Üç yıl sonra Memlük Sultanı I. Baybars, Müsta‘sım’ın amcası Ahmed b. Muhammed’i el-Müstansır-Billâh unvanıyla Kahire’de halife ilân etti. Böylece Abbâsî hilâfeti yeniden kurulmuş oldu.

Kaynaklar, Müsta‘sım’ın kişiliği ve yöneticilik vasıfları Hakkında genellikle olumsuz bilgiler içermektedir. Ancak onun döneminde de Bağdat’ta canlı bir ilmî ve edebî hayat yaşandığı söylenebilir. Halife hat sanatının meşhur ismi Yâkūt el-Müsta‘sı-mî’yi himaye etmiştir. Onun imar faaliyetleri arasında kayda değer olanlar da ilme ve edebiyata yöneliktir. Bağdat’ta hilâfet sarayının yanına yaptırılan karşılıklı iki binadan oluşan ve Hizânetü’l-Müsta‘sım-Billâh adıyla anılan kütüphane bunların başında gelir. Safiyyüddin el-Urmevî’nin burada çalıştığı, halifenin emriyle bazı kitapları istinsah ettiği, kütüphanenin anahtarlarının da kendisinde durduğu bilinmektedir. Müsta‘sım-Billâh, 1 Ramazan 654’te (22 Eylül 1256) Medine’de çıkan bir yangında büyük ölçüde tahrip olan Mescid-i Nebevî’yi yeniletmeye başlamış, fakat Moğol saldırısı sebebiyle inşaat yarım kalmıştır.